Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Jan 5
Rating:
Toplumsal düzenin korunması açısından bir gereklilik olan hukuk kuralları, özelliğine göre farklılık göstermek üzere, birtakım hukuki sonuçlar doğurmanın yanısıra, kişi davranışlarını çeşitli yaptırımlara tabi tutarak düzenlemektedir. Medeni hukukta normun ihlali sonucunda, bu kuralları ihlal edenlere karşı uygulanan, hükümsüzlük, iptal ve tazminat gibi görünümleri olan müeyyideler ise, kamu düzeni ve sosyal dirliğin işleyişi bakımından önem arz etmektedir.
Aile hukukunda, özellikle evlilik konusunda mühim neticelerin ortaya çıkmasına yol açan, hükümsüzlük bağlamında değerlendirilen butlan kavramı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 129.maddesi ve devamında düzenlenen evlenme engelleri hususunda evliliğin bekası açısından incelemeye konu olmaktadır. Buna göre, kesin olan ve kesin olmayan evlenme engelleri olarak iki şekilde değerlendirilen evlenme engelleri, kesin evlenme engellerinden herhangi birinin bulunması ihtimalinde evliliğin mutlak butlanla hükümsüz hale gelmesi sonucunu doğururken, kesin olmayan evlenme engellerinin varlığı ise evlenmenin etkilenmemesine yol açmaktadır.
Kesin evlenme engellerinden ilki olan hısımlık, kelime anlamı itibariyle akrabalık, yakınlık anlamlarına gelmekle birlikte, kan hısımlığı, kayın hısımlığı ve evlatlık ilişkisi olarak incelenmektedir. TMK’nın 17. ve 18.maddesinde kan ve kayın hısımlığının tanımları yapılmıştır. Buna göre, “Kan hısımlığının derecesi, hısımları birbirine bağlayan doğum sayısıyla belli olur. Biri diğerinden gelen kişiler arasında üstsoy-altsoy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelen kişiler arasında yansoy hısımlığı vardır.” ibareleriyle düzenlenen kan hısımlığı, yine TMK’nın 129.maddesinin 1.fıkrası uyarınca üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında evlenmenin yasak olmasıyla tanzim edilmiştir. Yansoy hısımları mevzubahis olduğunda ise üçüncü dereceden sonra evlenme yasağı yoktur. Örneğin amca, hala, dayı ve teyze çocukları yani kuzenlerin evlenmesinde herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Aralarında yakın kan hısımlığı bulunan kişilerin evlenememesinin başlıca sebepleri toplumların ahlaki değerleri ile tıbben bu evliliklerin sakıncalı olmasıdır. Evlilikten doğan kayın hısımlığı, eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımlarının aynı tür ve dereceden kayın hısımları olarak kabul görmesinin yanısıra, kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesiyle ortadan kalkmamaktadır. Kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya altsoyu arasında evlenme engeli bulunmaktadır. Ancak eski eşin kardeşiyle evlenme meselesinde hukuki olarak bir engel yoktur. Evlat edinme, genellikle çocuk sahibi olmayan kişilerin bu özlemlerini gidermek ve aile sıcaklığından yoksun olan çocukların korunup gözetilmesi amacıyla, gerçek bir ebeveyn çocuk ilişkisi kurmak maksadıyla ortaya çıkan bir kurum olduğundan evlat edinen ile evlatlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında evlenme yasağı bulunmaktadır. O halde, evlatlık olan kimse, evlat edinenin çocuğu veya eşi ile evlenememektedir.
Türk Hukuku sistematik olarak tek evliliği kabul etmekte ve kişiyi yeniden evlenebilmesi için önceki evliliğiyle ilişiğinin bittiğini ispat yükümlülüğüyle yükümlü kılmaktadır. Yeniden evlenmek isteyen kimse, önceki evliliğinin sona ermiş olduğunu ispat etmek zorundadır. Gaipliğine karar verilen kişinin eşi, mahkemece evliliğin feshine karar verilmedikçe yeniden evlenemez. Kaybolanın eşi evliliğin feshini, gaiplik başvurusuyla birlikte veya ayrıca açacağı bir dava ile isteyebilir. Ayrı bir dava ile evliliğin feshi, davacının yerleşim yeri mahkemesinden istenir. Kanun koyucu, soybağı mevzusunda çocuk açısından bir mağduriyet oluşmasını ve soybağının karışmasını önlemeyi gaye edinerek, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe kadının evlenmesini evlenme engeli olarak kabul etmiştir. Ancak kadın için geçerli olan bu yasal bekleme süresi, kesin olmayan bir evlenme engeli olmasının getirdiği bir sonuç olarak, süre dolmadan her nasılsa yapılacak olan evlilik geçerliğini korumaktadır. Üçyüz günlük süre, doğurmakla sona erdiği gibi kadının önceki evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlenmek istemeleri hallerinde mahkemenin bu süreyi kaldırmasıyla da sonlanmaktadır.
Türk Medeni Kanununda akıl hastalığı dışında herhangi bir hastalık kesin evlenme engeli olarak öngörülmemektedir. Ancak Umumi Hıfzısıhha Kanununun 123.maddesinin Frengi, belsoğukluğu ve yumuşak şankr ve cüzzama ve bir marazı akliye müptela olanların evlenmesi memnudur. Bu hastalıklar usulü dairesinde tedavi edilip sirayet tehlikesi geçtiğine veya şifa bulduğuna dair tabip raporu ibraz olunmadıkça musapların nikahları aktolunmaz.ibaresinden anlaşıldığı üzere, frengi, belsoğukluğu, yumuşak şankr ve cüzzam gibi hastalığı olanların tedavi edildiğinin veya hastalığın bulaşma tehlikesinin kalmadığının doktor raporu ile belgelenmediği sürece evlenemeyecekleri kabul edilmiştir. Ancak, böyle bir hastalığın varlığına rağmen evlenmenin gerçekleşmesi durumunda, bu evlenme geçerlidir. TMK’nın 133.maddesi uyarınca akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenememektedirler.
Avukat Tuğsan YILMAZ
Huk. Fak. Öğ. Didem TALGIR
Bir önceki yazı için; Boşanma Davasında Geriye Yönelik Telefonla Konuşma Dökümleri
Daha önceki nikahsız evliliğinden bir oğlum var ve benim soyadını taşıyor. Şimdi tekrar evlenmek istiyorum. Evlendiğim kişi benim soyadında olan çocuğumu kendi soyadına almak zorunda mı benimle nikah kıymak için?
Değil