Title: ORGAN VE DOKU NAKLİ, ÇEŞİTLERİ VE ORGAN VE DOKU NAKLİNİN HUKUKİ DURUMU
Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on May 21
Rating: 5.0

Kısaca organ ve doku nakli, bağışlayıcı bir kimseden bir hastayı iyileştirmek amacıyla hastaya organ ve doku nakledilmesidir. Organ ve doku bağışlayana verici, bağışlanan hastaya ise alıcı denmektedir. Basit bir tıbbi müdahalede bir hasta bulunurken organ ve doku naklinde ise bir hasta ve sağlıklı bir kimse bulunmaktadır. Ancak organ ve doku nakli iki şekilde olabilir: Yaşayan bir kimseden organ veya doku nakli ya da ölüden organ veya doku nakli.

Niteliği icabı organ ve doku nakli de tıbbi müdahaledir. Bu nedenle tıbbi müdahaledeki genel hükümlere tabidir. Ancak sağlıklı bir kimsenin rızası dahilinde olsa dahi organını bağışlaması özel düzenleme olmaksızın mümkün olmayacağından 29.05.1979 tarihinde ‘2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’ umuz çıkartılmış ve organ ve doku nakline ilişkin yasal çerçeve oluşturulmuştur. Ayrıca 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’ nda da organ ve doku nakline ilişkin hükümler bulunmaktadır. 1979 tarihinde çıkartılan Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun birçok ülkenin yapmış olduğu yasal düzenlemeden önce yapılmış olup dalında en eski kanunlardan biridir.

Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’ un 2. maddesinde kanunun kapsama alanı düzenlenmiştir. Bu madde incelendiğinde cenine ait organ ve dokuların kapsama alanı dışında bırakıldığı ise açıkça görülmektedir.

Ölülerden yapılan organ nakli, verici bir ceset olduğundan canlılardan yapılan organ naklinden farklılık göstermektedir. Genel ahlak ve adaba aykırı düşmemek kaydıyla bir veya birden fazla organ bağışlanabilir. Diğer bir fark ise bilimsel çalışmalar için ölü bir kimseden organ naklinin yapılabilmesinin mümkün kılınmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ölenin kendi geleceğini tayin edebilmesi ve tıbbi müdahale açısından ölüm halinin belirlenmesidir.

Ölüm halinin tıbbi ve hukuki açıdan yasal olarak belirlenmiş olduğunu söylemek uygulamada pek de mümkün gözükmemektedir. Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’ un 11. maddesinde ‘’bu kanunun uygulaması ile ilgili olarak tıbbi ölüm hali, bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulamak suretiyle’’ denmek suretiyle ölüm zamanının tespitinin tıp teknolojisinin ve bilimin gelişmesi ile zamanla farklılık gösterebileceği ortaya konmaktadır.  Yine aynı maddede ölüm halinin nörolog, kardiyolog, nöroşirürjiyen, anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan dört kişilik hekim heyetince saptanacağı belirtilmiştir. Kanunun 12. maddesinde organ ve doku naklini gerçekleştirecek ekipte bulunan doktorların vericinin ölüm halinin tespit edildiği kurulda bulunması kesinlikle yasaklanmıştır. Ayrıca kanunun 13. maddesinde, ölüm halini tespit eden hekim heyetinin, ölüm saatini, tarihini ve tespitin nasıl yapıldığını tutanağa bağlayarak organ ve dokunun alındığı sağlık kurumuna vermek zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu kayıtlar on yıl süreyle saklanır.

Otopsi yapılmasını gerektirecek adli vakıalardan organ naklinin yapılıp yapılamayacağı hususunda, organ nakli ile alıcının hayatının kurtulması ile otopsiden elde edilecek yarar arasında karşılaştırma yaparak elde edilecek üstün yarar tercih edilmeli ve nakile öncelik tanınmalıdır. Zira Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’ un 14. Maddesinin 4. fıkrasında otopsinin organın alınması işleminden sonra yapılarak hekimler kurulu raporunun otopsi tutanağına ekleneceği belirtilmektedir.

Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’ un yine 14. maddesinde ölünün kendi geleceğini belirleme hakkı düzenlenmiştir. Madde metni ‘’Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ veya doku alınabilir.’’ şeklinde organ nakline nasıl izin yahut icazet verileceğini belirtmiştir. Buradan rıza sistemine dayanarak nakil yapılabileceği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca yine 14. maddede, kişinin sağlığında ölümünden sonra organ ve doku nakli yapılamayacağına ilişkin kati suretle beyanı veya vasiyeti var ise organ ve doku nakli yapılamayacağı belirtilmiştir. Kati suretle beyan veya vasiyet yok ise kornea gibi ceset üzerinde ve görüntüsünde değişiklik yapmayacak dokular alınabilmektedir. Özetle bir kimsenin sağlığındaki iradesine aykırı olarak organları veya dokuları ölümden sonra alınamaz; fakat irade açıklaması mevcut değilse doku nakli yapılabilir.

Canlıdan yapılan organ naklinde ise alıcının belirli olması ölülerden yapılan organ nakline göre farklılık oluşturmaktadır. Ölülerden yapılan organ naklinde organın kime gideceği tamamen mevzuata göre belirlenirken, canlıdan yapılan organ naklin belirli bir kimseye organ bağışı yapılmaktadır. Diğer bir deyişle canlıdan yapılan organ nakli Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği’ ne ve Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Sistemi Yönergesi’ ne tabi değildir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’ nun 23. maddesinde organ naklinin mümkün olduğu ve verilecek olan rızanın yazılı olarak verilmesi gerektiği belirtilmiş olup rıza verenden organ veya doku verme borcunu yerine getirilmesinin istenemeyeceği, bu kişiden maddi veya mavi tazminatın istenemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Tam da bu nokta belirtmekte fayda vardır ki, organ veya doku naklinde verici alıcıdan herhangi bir maddi talepte bulunamaz, nakil konusunu ticari esaslara göre belirleyemez.

Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’ un 5. maddesi uyarınca mümeyyiz olamayan ve on sekiz yaşını doldurmamış kimselerden organ ve doku nakli yapılması yasaklanmıştır. Avrupa da belirli şartların gerçekleşmesi halinde nakil yapılabilmektedir.

Av. Tuğsan YILMAZ