Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Jun 8
Rating:
YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ 2003/13959 E., 2003/2380 K., 06.03.2003 T.
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacılar, davalı S T. Hastanede kadın doğum uzmanı olduğunu, E hamileliğin son 4/5 ayını davalı doktorun kontrolünde geçirdiğini, doğumun hastanede doktor tarafından gerçekleştirildiğini, doğumda küçük Y omuz sinirlerinin servile motorik köklerinin C5’den Tl’e kadar koparılması sonucu, sağ kolunun plesös sarsaklığı geçirdiğini ve küçüğün sakat kaldığını, davalının gerekli dikkat ve ihtimamı göstermeyerek, kusurlu davrandığını, diğer davalı Hastanenin de, istihdam eden sıfatıyla sorumlu olduğunu, Almanya’da yapılan ameliyat sonucunda da, küçüğün sağ kolunun işlevini kazanamadığını, manevi yönden çözüntüye uğrayıp, ruhsal bütünlüklerinin ağır şekilde ihlale uğradığını ileri sürerek, 5.010.000.000 Tl. maddi, Y i çin 5.000.000.000 Tl., E ve Y için 3.000.000.000’er Tl. manevi olmak üzere toplam 16.010.000.000 Tl. bu dava ile birleşen davada ise, 7.334.841.088 Tl. maddi tazminatın 5.1.1998 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasını istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, Adli Tıp Genel Kurulu tarafından düzenlenen raporda, hastane ve doktorun kusurunun bulunmadığının açıklanmış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davacılardan E ‘nin davalı doktora doğum için başvurduğu, doktorun kusuru nedeniyle, doğum sırasında küçüğün kolunun sakat kalması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Uyuşmazlık doğumu gerçekleştiren davalı doktorun, küçüğün kolunun sakat kalmasında hukuka aykırı bir eyleminin, giderek kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturmaktadır. Eş deyişle dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. (BK:386, 390 md)
Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. (BK:390/11) vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1) o nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafifte olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek hastanın durumuna değer vermek, tip biliminin kurallarını gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve orada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini göz önünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz, özen göstermeyen bir vekil, BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Somut olayda, davacı E ‘nin doğum için davalı doktora başvurduğu, doktor kontrolünde doğumun gerçekleştirildiği, doğum sırasında küçüğün omuz sinirlerinin zedelendiği ve sakat kaldığı anlaşılmaktadır. Davamızda doğum sırasındaki arızanın meydana gelmesinde ve küçüğün sakat kalmasında davalı doktorun kusurlu olup olmadığının saptanması gerekir. Mahkemece, Adli Tıp 2. İhtisas Kurulundan alınan 16.2.2000 günlü raporda, 4000 gr. Doğum ağırlığında olan bebeğin, normal doğum ağırlıklı bebeklerde nadirde olsa, omuz mistozisi meydana gelebileceği tıbben bilinmekle, söz konusu doğum olayında hekime atfen herhangi bir kusur veya ihmal verilemeyeceği bildirilmiş, davacının itirazı üzerine Adli Tıp Genel kurulundan oy çokluğuyla alınan 14.12.2000 tarihli raporda “omuz takıldıktan sonra bebeğin 2-3 dakika gibi kısa bir süre içerisinde acilen doğurtulması zorunluluğu söz konusu olduğundan hastayı takip eden hekimin olguda kusurunun bulunmadığı, ayrıca omuz takıldıktan sonra, klasik obstetrik biliminde yazılı bulunan manevraları yapmış olduğu mütalaa edilmiş, bu görüşe 6 uzman doktor muhalefet etmiştir. Adli Tip 3. İhtisas Kurulunca verilen 6.4.2001 tarihli raporda da doğum sırasında oluştuğu bildirilen arızadan dolayı yaşına göre küçüğün %59 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağı açıklanmıştır.
Hemen belirtelim ki Adli Tıp Genel Kurulu raporu oyçokluğu ile verilmiş ve kurul içinde tek bir kadın doğum uzmanı bulunmaktadır. Raporda çoğunluk görüşünün doğru olmadığı yönünde azınlık tarafından inandırıcı gerekçeler ileri sürüldüğü görülmektedir. Bu haliyle rapor inandırıcı ve tatminkâr olmaktan uzaktır. Öyle olunca davalı tarafça da itiraz edilen Adli Tıp Genel Kurulu raporuna itibar edilip, hüküm kurulmaz. O halde mahkemece yapılacak iş; üniversitelerin ilgili anabilim dallarından ve özellikle kadın doğum uzmanlarından seçilecek konusunda uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile dosyadaki hastane de tutulmuş dosya ve kayıtlar taraf savunmaları tüm deliller birlikte değerlendirilerek, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor hatası olup olmadığını gösteren nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve böylece hâsıl olacak sonuca uygun karar vermektir.
Eksik inceleme ve mevcut delileri değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır, bozma nedenidir.
SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davacılar yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 6.3.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Adli Tıp Raporunun nasıl hazırlandığı da tartışma konusu. Ruh Sağlığı gibi subjektif konuda sadece mağdur beyanı alınarak rapor verilmesi hukuk sistemiyle bağdaşmamaktadır. Bunu dile getiren bir sürü makale, yaşanmış olay olmasına rağmen nasıl olur da Adli Tıp Kurumu ayağını sağlam basmadan rapor hazırlar, anlamak mümkün değil. Çocuğun ders başarısının düştüğünü neden çocuktan dinleyip,hiçbir kayıt ders notlarına bakmadan kananate ulaşır.Lehe olan kanıtların hiç birisinin bilirkişiye gönderilmeden karar verilmesi, adil yargılanmayı zedeleyeceğini düşünüyorum.
mrh benım kızım 6 aylık ıken özel bir hastahanede çok basıt dedıkleri şant amalıyatı oldu.bize amamlıyata sonra ıkı gün içinde evinıze gideceksınız dediler.fakat kızım 29 gün boyunca yogunbakımda zihaza bağlı kaldı.kızımı yataklı servise çıkartığımızda,bir anormalık olduğunu sezdım ve doktoruna sorduğumda:daha narkozun etkısındedır dedi.3.günün sonunda ben işe giderken gelip eşime demışler.kızın oksijensız kaldığı için ,bu saaten sonra,görme,duyma,konuşma ve yurume olmayacak.kızım evde felç ve midesindeki hortumla besliyoruz.hep hastahanelerde perşan olduk.4 senedir mahkemede bir kariş yol alamadıl .zaten adlı tıp hastahanede kusur görmemiş.ne olur yardım edin bize
Öncelikle geçmiş olsun. Dava sürecini başlatmışsınız ve bir aşama kaydetmiştir. Ancak adli tıp raporunda hastane yahut doktorun kusurunun olmadığının belirtilmesi ne yazık ki süreci olumsuz etkileyecektir.
Mrb. Kolay gelsin Ben daha önce doktor hatası nedeni ile eşimi kaybettim, yaptığım şikayet neticesinde yüksek sağlık şurası tarafından verilen raporda doktorlar kusurlu bulundu ve hatta ilgili mahkeme tarafından doktorlar hakkında ceza tayin edildi, ancak idari mahkemeye açtığım tazminat davası esnasında adli tıp ihtisas kurulu yüksek sağlık şurasının raporunu, yerel mahkemenin doktorlar hakkında vermiş olduğu cezaları v.s görmemezlikten gelerek hiç bir gerekçe belirtmeden doktor kusuru olmadığını belirtmiş, karara itiraz ettiğim gibi kararı verenler hakkında gerçeğe aykırı bilirkişilik yapmak, görevi kötüye kullanmak ve yargıyı etkilemeye çalışmaktan dolayı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulundum, özellikle 1. Adli Tıp ihtisas kurulunun almış olduğu şaibeli kararlar basında sıkça yer aldığı gibi ülke genelinde bu kurul tarafından alınan kararlar neticesi mağdur edilen çok kişi olduğunu düşündüğüm halde ilgili savcılıkça kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş, karara itiraz ettim ancak haklı olmama rağmen hukuk mücadelesi vermekten yoruldum , makalalerinizi okuduğum için bu konuda acilen fikrinize ihtiyacım var.
Murat Bey,
Başınız sağolsun. Anlattıklarınıza göre gerçek zor bir süreç geçirmişsiniz ve geçirmektesiniz. Savcılığın verdiği karar bakımından acaba delillerinizi mi sunmadınız veya gerektiği gibi incelenmedi mi?
Sürecin peşini bırakmayın, itiraz neticesine göre sonrasında anayasa mahkemesine bireysel başvuru yolunu izleyin.
Anayasa mahkemesine bireysel başvuru ile ilgili detaylı bilgi için http://www.tugsanyilmaz.av.tr/genel/anayasa-mahkemesine-bireysel-basvuru da yer alan yazımızı okuyabilirsiniz.
Merhaba Tuğsan bey.eşimin boynundaki bir kitle doktor tarafından biyopsi yapılmadan direkt olarak alındığı sırada doktorun hatası nedeniyle trapez kasını çalıştıran siniri keserek kasın erimesine neden oldu ve şekil bozukluğu ile güç kaybı oluştu.Sağlık Bakanlığı ve hastaneye maddi manevi tazminat davası açtık.sözkonusu ameliyatı yapan 2 doktorda “Müdahil Davalı” oldu.2 hastaneden hasarın olduğuna dair rapor aldık.ancak mahkeme birde İstanbul Adli Tıp’a gönderdi.buradan hasar olduğuna ama iyileşmeninde olduğuna dair rapor verildi ve hastane vaya doktorların kusuru olmadığı kannatiyle olumsuz rapor yazdı.biz rapora itiraz ettik fakat buna rağmen davayı kaybettik.
Bu durumda nasıl bir yol izlemeliyiz.yardımcı olursanız sevinirim.
iyi günler dilerim
Temyiz sürecine götürmelisiniz.
Merhaba Av. Tuğsan Bey,
ADLİ TIP KURUMU RAPORU İLE BAĞLI OLMAMA başlıklı yazınızda verşken içtihatta “O halde mahkemece yapılacak iş; üniversitelerin ilgili anabilim dallarından ve özellikle kadın doğum uzmanlarından seçilecek konusunda uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile dosyadaki hastane de tutulmuş dosya ve kayıtlar taraf savunmaları tüm deliller birlikte değerlendirilerek, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor hatası olup olmadığını gösteren nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve böylece hâsıl olacak sonuca uygun karar vermektir.” denilmektedir.
Peki burada fiili olarak “üniversitelerin anabilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşturulacak kurul” nasıl teşekkül ettirilecektir. Bu davanın devamında müteakip rapor nasıl alınabilir?
Zira Adli Tıp Kurumu tam 4 defa maluliyet hesabını hatalı yaptı (SSK İşlemleri Tüzüğüne göre maluliyet hesabı yapılırken rapor tarihinin esas alınması gerekir iken UYGULAMADA OLAY TARİHİNİ ESAS aldıklarını, yani yazılı mevzuatı değil uygulamayı esas aldıklarını ikrar eden rapor yazmışlar!!) Bu rapora itiraz edeceğiz ama ATK dışında nereden rapor alınmasını talep edebiliriz?
Merhaba, acaba avukat adli tıp kurumundan dönmüş olan adli tıp sonucunu mahkemeden duruşmadan önce görebilirmi. Teşekkür ederim