Title: Ceza Davasında Delil Kavramı ve Delil Çeşitleri
Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Jan 8
Rating: 5.0

Ceza muhakemesinde maddi gerçek araştırıldığından her şey delil olarak kabul edilir. Bu, delil serbestliği ilkesinin bir sonucudur. Ancak, ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla, sınırsız, hukuk kurallarına aykırı ve sanık haklarını hiçe sayan yöntemler izlenemez. Ceza muhakemesinde amaç; meydana gelen somut olayla ilgili maddi gerçeğe ulaşmak ve hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde olayın delillerle ispat edilmesini sağlamaktır. Kovuşturma evresinde delil, meydana gelen somut olayın ispatlanması ve hakimin kanaati için gerekli olan ispat vasıtasıdır.

Ceza muhakemesinde ispat için kullanılabilecek delil, olayı temsil etmelidir. Olayı temsil eden delil akla, maddi gerçeğe ve hukuka uygun olmalıdır.

Hukuka Aykırı Delil

Maddi gerçeğe ulaşmak ve hukuk kurallarının hiçe sayılmasının önlenmesi amacıyla, delillerin hukuka uygun olması ve hukuka uygun yöntemlerle toplanması gerekmektedir. Bu bağlamda hukuka aykırı olarak elde edilen deliller hükme esas alınamaz; hakimin vicdani kanaatini etkileyemez, etkilememelidir. Hukuka aykırı olarak delil elde edilmesine getirilen yasaklar ‘’delil yasakları’’ olarak ifade edilmektedir. Bununla birlikte, hukuka aykırı deliller vasıtasıyla elde edilen deliller de bu aykırılıktan etkilendiğinden, hukuka aykırı nitelik taşımaktan kurtulamayacaktır.

CMK m.148/3’e göre, yasak usullerle elde edilen deliller, rıza gösterilse dahi delil olarak değerlendirilemez. Bununla birlikte hukuka aykırı şekilde uygulanan yakalama, gözaltına alma ve zorla getirilme tedbirleri sırasında ifadesi alınan ve ikrarı elde edilen kişinin beyanı da hukuka aykırı delil sayılmalı ve yargılamada kullanılmamalıdır.

Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu’nun 29.11.2005 gün, 2005/7-144 E. ve 2005/150 K. sayılı kararında da belirttiği üzere;

“… soruşturma ve kovuşturma işlemleri gerçekleştirildikleri tarihte yürürlükte bulunan usul kurallarına uygun olmalıdır. Dosyada hakim tarafından verilmiş bir arama kararı mevcut ise de; arama işleminin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın arama ile ilgili 97/II. maddesi hükmünde ‘hakim veya cumhuriyet savcısı bulunmaksızın’ konut veya işyerinde ya da kapalı alanlarda arama yapabilmek için ihtiyar heyeti azalarından veya komşularından iki kişinin bulundurulacağı düzenlendiğinden, somut olayımızda bu hususa riayet edilmeden hukuka aykırı olarak yapılmış bir arama sonucu elde edilen deliller de, suç tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK m.254’deki, ‘Soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.’ hükmü gereğince, Mahkemece geçerli bir delil olarak gözetilemeyeceğinden ve sanık aleyhine mahkumiyeti gerektirecek başkaca da yasal delil bulunmadığından, bu nedenlerle beraat kararı verilmesi gerekirken, sanığın aramada ele geçen ürünler üzerindeki desenlerin tescilli olup olmadığını kavrayabilecek ehliyete sahip olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmesi doğru değil ise de, açıklanan nedenlerle … beraat kararının onanmasına karar verilmiştir.” gerekçesi ortaya konulmuştur.

 

Yargıtay 4.Ceza Dairesi 30.11.2011 gün ve Esas No: 2011/2606 Karar No: 2011/22901 sayılı kararında;

“…şüphelinin müşteki tarafından ibraz edilen mesaj kayıtlarını kabul etmemesi, mesaj kayıtlarının bu kapsamda usulüne uygun delil ve yazılı delil başlangıcı sayılamayacak olması ve müşteki tarafından yazılı bir belge ibraz edilememesi gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, mevcut delillerin kamu davası açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu ve bu delillerin mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.”

 

Ceza Davasında Delil Çeşitleri

Deliller kendi aralarında kategorilere ayrılmaktadır. Çeşitli sınıflandırmalar olmakla birlikte, mahkemenin çözmesi gereken asıl olayı ispatlayan delillere doğrudan doğruya deliler, hakkında karar verilmesi gereken esas olaya bağlı olan yan olayları açıklayan deliler ise dolaylı veya belirti deliller olarak adlandırılır. Bunun yanında kaynağı kişi olan tanık, sanık, bilirkişi ve kaynağı nesne belge ve belirti olan delilleri dolaylı delil olarak sınıflandırmak mümkündür.

Hukukumuz vicdani delil sistemini benimsemiştir. Bu sistem, hakime re’sen araştırma hak ve ödevi yüklemektedir. Hakim, iddia ve savunma makamlarının ileri sürdüğü delillerle yetinmek zorunda değildir. Mahkeme kendiliğinden delil araştırması yapabilir.

Belirtmek gerekir ki; bir davada ileri sürülen her hususun ispatlanması gerekmez. İleri sürülen savunmalardan hangilerinin araştırılacağı hangilerinin araştırılmayacağına suç tipine uygun olarak talep üzerine veya re’sen hakim karar verecektir. Bu nedenle hangi hususların ispatlanması gerektiği hususu nispi bir durumdur.

Sanık Açıklamaları

Sanık kimliği ile ilgili olan soruların hepsine doğru yanıt vermekle yükümlüdür; aksi halde Kabahatler Kanunu md. 40’a göre cezalandırılacaktır. Ancak bunun dışında kendisine sorulan sorulara verdiği cevapların doğru olmamasından sorumlu tutulmamıştır. Sanık olayı en iyi bilen kişidir. Fakat yapacağı açıklamaların ardından kendisinin bir ceza alacağını düşünmesi ihtimalinde olayla ilgili açıklamalarında gerçeği yansıtmaktan kaçınması doğal kabul edilmiştir. Çünkü insan doğası gereği acıdan kaçacaktır. Hukuk düzeni bu gerçeği görmezden gelmemiştir.

Bununla birlikte, geçmişte hukuk düzenimiz sanık tarafından ikrar gerçekleşmesini esas kabul etmişse de, günümüzde bu hususa da maddi gerçeğin ortaya çıkmasına verilen önemin artmasıyla dikkatle yaklaşılmaktadır. Bu hususta Yargıtay Ceza Genel Kurulu, ikrarın kabule değer olabilmesi için, özgür ve iradi olmasını temel koşullardan biri olarak değerlendirmiş; fenni kayıtlarla çelişen ve hiçbir yan kanıtla desteklenmeyen soyut ikrarın mahkumiyet kararına dayanak yapılmasını kabul edilemez olarak nitelendirmiştir. ( Yar. CGK 2.12.1991, 1-301/334)

Hangi hallerde Sanığa Ek Savunma Hakkı Verilmesi gerektiği hususunda diğer makalemizi okuyabilirsiniz.

Tanık Açıklamaları

Üçüncü kişi konumundaki herkes tanık olabilir. Davaya konu olayı anlama, muhakeme etme ve bununla ilgili edindiği izlenimleri/bilgileri aktarabilme yeteneğine sahip olan her kimse tanık olabilir. Tanığın; akıl hastası, çocuk, akraba veya yakın olması veya daha önce yalan tanıklık suçundan ötürü mahkum edilmiş bulunması dahi tanıklığa engel değildir. En az güvenilir olan ispat araçlarından biridir.

Tanığın dinlenmesine geçmeden önce kendisine gerçeği söylemesinin önemi; gerçeği söylememesi durumunda yalan tanıklıktan dolayı cezalandırılacağı; yemin edeceği; izin olmaksızın duruşma salonunu terk edemeyeceği kendisine bildirilir.

Tanığın kimliğine ilişkin beyanda bulunması zorunludur; tanıklıktan çekinme hakkının bulunması durumunda dahi bu zorunluluk değişmez.

Bir muhakemede deliller tanıklardan ibaret ise; tanıklar duruşma esnasında mutlaka dinlenmelidir.

Türk Ceza Kanunu’nda tanıkların korunması amacıyla çeşitli tedbirler alınabilmektedir. Bu tedbirler, kimliğin gizlenmesi, değiştirilmesi veya kişinin tanıklıktan kurtulma imkanına sahip olması şeklinde olabilir. Eğer tanık için ağır bir tehlikenin varlığı söz konusu olur ise, tanığın ses ve görüntüsünün değiştirilerek dinlenmesi de mümkündür.

Tanık delili ile ilgili detaylı bilgi için Ceza Davalarında Tanıklık ve Gerekli Hukuki Bilgiler yazımızı okuyabilirsiniz.

Sanık ve Tanıktan Başka Kişilerin Açıklamaları

Yemin verilmeyen tanıklar başlığı altında kanunumuzda suç ortaklarının tanık olarak dinlenilmesi kabul edilmiştir.

Yazılı Açıklamalar

Davaya konu olayı ispata yarar bir düşünceyi bildiren her türlü yazıya veya bunlar sayesinde yapılan açıklamalar ‘’yazılı açıklamalar/ belge ‘’ delilini oluşturur. Bu belgeler, kolluk, savcı, hakim tutanakları gibi resmi belgeler olabileceği gibi; mektup ve benzeri gibi özel nitelikte yazılar da olabilir.

Görüntü ve Ses Kaydeden Araçlarla Açıklamalar

Bu kayıtlar, belge delili niteliğinde olup dolaylı olarak olayı temsil ederler. Olayın gerçekleştiği anı kayda alan kasetlerde doğrudan temsil etme imkanı bulunduğu gibi, dolaylı temsil niteliği taşıyanlar dahi değerli bir kanıt oluşturabilmektedir.

Bu çeşit ispat araçlarının hukuka uygun delil olup olmadığı incelenirken; kaydın gizli olup olmadığı, kamu görevlilerince elde edilip edilmediği, mekânın kamusal alan olup olmadığı, kaydedilen faaliyetin kamuya açık olup olmadığı gibi, farklılık taşıyan hususlar dikkat etmek gerekir.

Hem evrensel hukuk kuralları hem de Anayasa ile bireyin özel hayatı ve iletişim hakkı, mutlak bir koruma altına alınmıştır. Bu haklar şu hallerde hâkim kararıyla askıya alınabilir:

• Kuvvetli bir suç şüphesinin varlığı halinde,
• Suçla bozulan toplumsal barış ve huzurun yeniden tesisi amacıyla,
• Başka yoldan delil elde imkânı da yoksa.

Her ne surette oluşa olsun hukuka uygun elde edilmeyen hiçbir delilin hükme esas alınamayacağı sabitken; usulüne uygun doldurulmuş ve muhafaza altına alınmış dahi olsalar ses/ görüntü kayıtları, doktrinde tek başına mahkumiyet kararı verilmesi için yeterli delil oluşturmazlar. Mutlaka yan delillerle desteklenmeleri gerekmektedir. Ancak bir belirti vasfını taşıyabilirler.

Yargıtay 1 CD’nin, 16.02.2004 tarih ve 2003/3819E-2004/299K sayılı kararı:

“…Şu halde, yerel mahkeme hükmünü üç önemli delile dayandırmıştır. Bu delillerden birincisi, küçük S. ‘nin konuşmalarının yer aldığı ve amcası D. tarafından kaydedilen teyp kasetidir. İkincisi, S.’nin kasetteki kayıtları teyit eden aşama ifadeleri, üçüncüsü ise polis tarafından C. ‘den habersiz olarak gizli kamera ile kaydedilmiş olan, C.’nin ikrarını havi video kasetidir… Sanık C.’nin ikrarını içeren video kasetinin tamamı hukuken geçersiz kabul edilerek, bunun dışındaki delillerin değerlendirilmesi suretiyle, oluşacak kanaate göre sanıkların hukuki durumlarının tayin edilmesi gerekirken gerekçede yazılı olduğu şekilde yasak yöntemlerle elde edildiğinde şüphe bulunmayan delile dayanılarak hüküm kurulması suretiyle, CMUK.’nın 3842 Sayılı Kanun ile değişik 135/a ve 254/2. maddelerine muhalefet edilmesi” hukuka aykırı bulunmuş ve yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Burada, özel şahsın kaydettiği kaset delil olarak kabul edilirken, kamu görevlisinin kaydettiği kaset hukuka aykırı bulunmuştur.

Yargıtay CGK’nın 21.05.2002 tarih ve 2002/6-95E-2002/252K sayılı kararında ise;

“Yerel Mahkemece hükmün gerekçesinde; sanık korucu başı Kemal Ö.’in, Kahraman B.’le, maddi durumu itibariyle zengin bildiği şahıslardan PKK.ya yardım ettiği bahanesiyle tehditle para alma fiillerini gerçekleştirme yönünde teşekkül oluşturdukları, alınan karar doğrultusunda Kahraman B.’in Vahyettin A.’dan telefon tehdidiyle para talep ettiği, bu tehdit üzerine ve tehdit doğrultusunda Vahyettin A.’ın Kemal Ö.’in yazıhanesinde Kahraman B. ile doğrudan görüştüğü, para verilmesi konusunda Vahyettin A.’ın her iki sanığa kabul beyanında bulunduğu, Vahyettin A.’ın telefon konuşmalarını kasete aldığı, bu kasetin Askeri Komutan tanık Hami Ç.’a Vahyettin A. tarafından verildiği, Kahraman B.’in tanık Hami Ç. huzurunda olayı kabullendiği, sanık savunmaları tanık ve müşteki anlatımlarıyla sabit olduğu belirtilmek suretiyle sanık Kemal Ö.’in Vahyettin A.’a yönelik gasp suçunun sabit olduğu kabul edilmiş, ancak hüküm fıkrasında sanık Kemal Ö.’in, Vahyettin A.’a yönelik gasp suçundan kanıt yetersizliğinden beraatine karar verilmek suretiyle gerekçe ve sonuç arasında çelişkiye düşülmüştür. Hüküm bu yönüyle kendi içinde çelişkili bulunduğundan, Yargıtay C.Başsavcılığının anılan hususa ilişkin itirazının bu değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir”

Belirtiler

Başkaca deliller ile desteklendiğinde sanığın mahkumiyetini ya da beraatini sağlayacak her türlü ispat aracı belirti olarak nitelendirilir. Bunlara suç mahallinde bulunan eşya, fren izi, kişinin beden muayenesi sonucu elde edilen veriler örnek olarak verilebilir. Belirtiler, yan deliller ile illiyet bağının kurulması ihtimalinde maddi gerçeğin ortaya çıkmasında oldukça önemlidir.

Belirtiler, doğrudan doğruya delilleri desteklerler ve ispat sorunun çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşılmasını sağlarlar. Örnek vermek gerekirse, cinsel suçlarda mağdurun üzerinde şüpheliye ait bir biyolojik numunenin bulunması, şüphelinin mağdurla fiziki temasta bulunduğuna dair ciddi bir delil oluşturur.

Elektronik Delil

Elektronik ortamda yaratılan, değiştirilen, iletilen ya da saklanan verilerin, kayıtların ve belgelerin iddia edilen bir vakıanın ispatı için kullanılması veya kullanılmak istenmesi durumunda, elektronik delil söz konusu olmaktadır.

Elektronik deliller bulundukları ortama, elde ediliş şekillerine ve meydana gelen somut olayı ispat güçlerine göre değişim gösterebilmektedirler. Bu nedenle; bazen belge, bazen de belirti delili olarak değerlendirilirler. Bu deliller diğer delillere oranla dışarıdan müdahaleye açık olmaları nedeniyle, dikkatli bir biçimde araştırılmalı ve diğer delillerle desteklenmelidirler.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23.06.2008 tarihli 2007/6429 E., 2008/8326 K. İçtihat Metninde özetle;

“ … banka nezdinde açılmış olan hesapta bulunan paranın davacının bilgisi ve izni dışında internet yolu ile yapılan işlemler sonucu… havale işleminin gişe işlemi olarak değil, internet ortamı üzerinden elektronik işlem olarak gerçekleştirildiği sabittir… … taraf, havale işleminde kullanılan kişisel bilgilerinin 3. kişiler tarafından bankanın güvenliksiz internet sisteminden öğrenilmiş veya bankanın ilgili personelinin 3. kişilere haber sızdırmasından kaynaklanmış olabileceğini, davalı bankanın 3. kişilere karşı kendisini uyarmadığını, destek vermediğini, bilgilendirmediğini, … …davacının kullandığı ve özenle saklaması gereken sisteme giriş bilgilerinin hangi yoldan elde edilmiş bulunduğu hususları açıklığa kavuşturulduktan sonra tarafların sorumluluğunun sağlıklı bir şekilde tayin ve takdiri mümkün olacağından, öncelikle internet, bilgisayar, internet üzerinden yapılan işlemler ve güvenlik sistemleri, … uyuşmazlığı aydınlatacak tüm unsurlar değerlendirilmeden, bu bağlamda tarafların hukuki sorumluluğu tayin ve takdir edilmeden eksik incelemeye, yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir. ” demiştir.

İspat faaliyeti tamamlandıktan sonra, artık hakim iddia edilen suçun sanık tarafından işlenip işlenmediği noktasında bir kanaate varır. Kanaat, şüpheye yer bırakmaksızın, mevcut hukuka uygun delillerin değerlendirilmesi sonucu dosya kapsamında, hakimin vicdanında ve zihninde suçun işlendiğinin sabit olmasıdır. Bu bağlamda sanığa ceza verilebilmesi için şüphe yaratmayacak bir biçimde sanığın eylemi ispatlanmalıdır. Zira özellikle ağır ceza davaları bakımından verilen cezaların infazı ciddi manada özgürlüğü kısıtlayıcı nitelikte hapis cezalarına sebebiyet verebilmektedir.