Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Nov 19
Rating:
Geçmişten günümüze süreklilik arz etmek üzere değişen ve gelişen dünya ile birlikte tahavvül eden toplum karşısında kimi otoritelere göre emekçinin emekçisi olarak tanımlanan kadınlar, Sanayi Devrimiyle başlayıp günümüze uzanan süreç içerisinde toplumun genel kanaatine göre sadece ev işleri ve çocuk bakımı ile sorumlu tutulmalarının aksine, bu yükümlülükler ile birlikte zaman içinde spesifik olarak ekonomik özgürlüklerini kazanmalarının ardından, ev sınırları çerçevesinde ev işleri ile sorumlu olmanın yanında artık iş hayatında da ehemmiyet içeren görevler üstlenmektedirler.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 49.maddesi gereği çalışmanın herkesin hakkı ve ödevi olduğunu belirten kanun koyucu, aynı yasanın 10.maddesinde de herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu; dolayısıyla da kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu tanzim ederek devleti bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü kılmaktadır.
Böylece Anayasa kapsamında da güvence altına alınan kadının çalışma hakkı ile birlikte evlilik müessesesinin kurulması mevzuları birlikte değerlendirildiğinde, kadının evli olmasının iş dünyasında birtakım roller üstlenmesine engel teşkil etmemekle birlikte, kadın olan eşin aileyi oluşturan bireylerin müşterek yaşamlarını sürdürdükleri yer manasını taşıyan evin sorumluluğu kapsamında tetkik edilen evin temizliği, evin düzeni gibi hususlarda özen göstermemesi ve ev işlerinden kaçınması halinde bu tutum ve davranış, evlenme ile kurulan evlilik birliğinin gereklerinin yerine getirilmemesi olarak düşünülmesine göre, duygusal şiddete yönelik bir davranış olarak değerlendirileceğinden TMK m.166/1 uyarınca evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanmaya sebebiyet verebilmektedir.
Şayet, eşlerden biri diğer eşin birlik görevlerini ifa etmediği kanaatine varıyorsa, bu eşin evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olmasına kanaat getirmesi durumunda her somut olayın şartları kendi içinde değerlendirilmek üzere boşanmaya hükmolunacaktır. Bu hususta, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin bir kararına göre, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalının (kadının) ev işlerini yapmadığı, temizliğe dikkat etmediği, çamaşırları yemek tenceresinde kaynattığı, doğum halinde vücudunun bozulacağını ifade ettiği anlaşılmakta, kadının bu davranışları sebebiyle de taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu kabul edilmektedir. Olayların akışı karşısında koca dava açmakta haklı bulunarak bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde (TMK. md. 166/1), yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
Belirtmek gerekir ki, yerel mahkemeler ve çeşitli Yargıtay kararları gereğince eşin hastalığı nedeniyle veya haklı bir sebeple birlikte ev işlerini yapmaktan kaçınması, boşanma konusu teşkil eden davranışlardan sayılmamaktadır.
Av. Tuğsan YILMAZ
Didem TALGIR
Konu ile ilgili bir önceki yazı için; Boşanma Sonrasında Yasal Mal Paylaşımı Nasıl Olur?
Yorum yap