Reviewed by Av.Tuğsan YILMAZ on Apr 17
Rating:
İnsanoğlunun yaratılışından günümüze uzanan tarih sahnesi boyunca, mevcudiyetini her daim koruyan bir kurum olan aile, toplumların gelenek, görenek, din, kültür ve diğer özelliklerine göre şekillenmek üzere vuku bulan, toplumun en küçük temel birimi olarak kabul edilmektedir.
Tıpkı insanoğlu gibi sosyal bir varlık olarak kabul edilen aile, kişilerin temel gereksinimlerinden olan beslenme, bakım, barınma, eğitim ve duygusal gelişim gibi ihtiyaçlarından bireylerin öz varlıklarını kazanım ve benimseme aşamalarında, kişilerin aslında kompleks bir yapıda gibi görünen toplum ve toplumsal yaşamda kendilerine mevki edinerek kendi perspektiflerine göre esasen birey statüsüne sahip olma gereksinmeleriyle birlikte bireylerin toplumda mevcudiyetini sürdüren diğer insanlar tarafından da bir fert olarak görülmesine birincil olarak katkı sağlamaktadır.
Toplumların bekası açısından böylesine önem taşıyan bir müessese olan ailenin tarih çağları boyunca toplumların özü olması, aileleri hem topluma hem de kendi bünyesinde barındırdığı üyelerine karşı belirli sorumluluklarla yükümlü kılmaktadır.
Ailenin üyelerinin birbirlerine olan sorumlulukları mevzubahis olduğunda, günümüzde boşanma davalarına da sıklıkla konu edildiği üzere eşlerden birinin aile bireyleri ile ilgilenmemesi, sağlıklı ailelerin özelliklerini oluşturan aile üyelerinin birbirlerine ve aileye bağlı olmasıyla aile içerisinde iletişimin güçlü olması ve aile üyelerinin devamlılık arz eden bir şekilde birbirlerini cesaretlendirip desteklemeleri gereklilikleriyle ters düşmektedir. Bahsi geçen aile ile ilgilenmemek kavramı, kadın olan eşin evin temizliğine ilgisiz kalması, eşlerden biri veya her ikisinin çocuğun bakım ve gözetimine aldırmaz tavırlarla yaklaşımları, tarafların ailesinden ayrı kurdukları yaşam düzeniyle birlikte ortak konuta maddi ve manevi yönden katkı yapmamaları, hamile olan eşin doğum öncesi ve sonrası kontrolleriyle ilgilenmemekle birlikte doğacak olan çocuğun ihtiyaçlarına ilgisiz kalmak gibi eş ve çocuklarla ilgili olarak haklı bir sebep olmaksızın devam eden genel bir ilgisizlik halinde söz konusu olmaktadır.
İlgi nosyonunun öznel bir kavram olması, aileye olan ilgisizlik konusunun somut olaya göre kişilerin karakter ve bakış açıları baz alınarak değerlendirilmesi sonucunu doğurmamakla birlikte söz konusu olan ilgisizlik halinin eşin veya çocukların aşırı kapris ve keyfi istemleri neticesinden kaynaklanması ihtimalinde hakim, vakıanın diğer koşullarını da göz önünde bulundurarak bu konu hakkında gerekli kararı vermektedir. TMK m.166/1 uyarınca evlilik birliği ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olma durumunda eşlerden her birine boşanma davası açma hakkı veren kanun koyucu, eşlerden birinin aile ile ilgilenmemesi durumunda yine eşlerden her birine evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı olarak boşanma davası açma hakkı tanımaktadır. Buna göre eşin aileye olan ilgisizliğinin bahsi geçen ilgisizliğin maddi olayın şartları değerlendirilmek koşuluyla geçici sağlık problemleri, dönemsel psikolojik çöküntüler ya da başka ilgisizliği haklı kılan sebeplerden kaynaklanması ihtimali dışında süreklilik arz etmesi halinde bu ilgisizliğe kanaat getiren eş, evlilik birliği ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmışsa TMK m.166 uyarınca evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası açabilmektedir.
Yazarlar:
Av.Tuğsan YILMAZ
Av.Halil İbrahim ÇELİK
Huk.Fak.Öğ. Didem TALGIR
Bir önceki hukuki yazımız olan Ayrılık ve Boşanma Davası Ayrımı,Şartları,Görevli ve Yetkili Mahkeme yi okudunuz mu?
Yorum yap