Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Jun 27
Rating:
Sporun hemen her alanıyla ulaştığı ekonomik güç ve etkilediği kesimin boyutu dikkate alındığında bu etkileşim sonucunda Spor Hukuku olarak adlandırılacak bir hukuk dalının ortaya çıkması beklenen bir sonuçtur. Zira bu kadar büyük bir ekonomik gücün kendine ait bir takım kurallara sahip olması ve ağır işleyen kırtasiyecilikten ve yargılama safhasından kurtarılması bu alanın selameti ve daha da büyümesi açısından gereklidir. Spor Hukuku’nun gerekliliği tartışmaya mahal vermeyecek boyutta olup bu makalede asıl incelenecek konu Spor Hukuku bağımsız bir hukuk dalı mıdır yoksa Özel Hukuk dalı mıdır?
Spor Hukuku içerisinde Kamu Hukuku normlarını barındıran, Özel Hukuk kuralları çerçevesinde ilerleyen ve bu ilerleme devam ederken Uluslararası Spor Hukuku’na da riayet etmek zorunda olan disiplinlerarası bir hukuk dalıdır. Zira içerisinde hukukun birçok dalına ilişkin özellikler taşımaktadır. Spor Hukuku’nun en önemli sujeleri sporcular ve antrenörlerdir. Bu sujelerin kulüpler ile imzaladıkları sözleşmelerin mahiyeti uzun yıllar tartışılmıştır. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 4. maddesinin G bendinde sporcuların İş Kanunu’na tabii olamayacakları açıkça belirtilerek sporcular bu tartışmadan kotarılmışsa da Spor Hukuku’nun diğer sujesi olan antrenörlerin İş Kanunu karşısındaki durumları hala netlik kazanamamıştır. Bu bilgi notu Spor Hukuku ile İş Hukuku arasındaki etkileşimi anlatmaktan bakımından önemlidir.
Ülkemizde 3 Temmuz süreci olarak adlandırılan Şike ve Teşvik suçlarına ilişkin yapılan yargılamalar devam ederken Süper Lig takımlarından Trabzonspor yargılanan Spor Kulüplerini Rekabet Kuruluna şikayet etmiştir. Rekabet Kurulu yaptığı değerlendirme Şike veya Teşvik Suçu’nun rekabete aykırılık teşkil etmeyeceğinden bahisle bu başvuruyu reddetmiştir. Baştada belirttiğimiz gibi Spor Hukuku disiplinlerarası bir hukuk dalıdır. Sahip olduğu ekonomik kapasiteden dolayıda bu alanı sarsacak/sarsmaya çalışacak her adım büyük maddi zararlara/haksız yararlanmalara sebep olabilecektir. İşte bu haksız yararlanmalar kulüpler arasındaki maddi farkı açacak ve haksız yararlanan kulüp Rekabet Hukuku’na aykırı olarak maddi bir edim sağlayacaktır. Bu nedenle Rekabet Kurulu’nun Şike veya Teşvik Suçlarının rekabete aykırı olmadığına ilişkin görüşü hatalıdır. Bu bilgi notuda Spor Hukuku’nun Rekabet Hukuku özünde Özel Hukuk dalları ile olan ilişkisini anlatmaya yeterlidir.
Tüm bu etkileşimlere rağmen Spor Hukuku mevzuatı gereğince ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklar olabildiğince ilk derece mahkemelerine taşınmaması için hükümler getirilmiştir. Türk Futbol Federasyonu Statüsü’nün 63. maddesi “ TFF, üyeleri, kulüpleri, hakemler, futbolcular, teknik direktörler, antrenörler, futbolcu temsilcileri, müsabaka organizatörleri, sağlık personelleri ve diğer resmi görevliler, futbolun yönetimine ve disiplinine ilişkin uyuşmazlıklar hakkında hukuk kurullarının dışında başka hiçbir yargı meciine başvuramazlar.” demektedir. Ayrıca aynı maddenin 2. bendinde “ Yetki alanına ilişkin tüm uyuşmazlıklar FIFA, UEFA veya TFF hukuk organları tarafından karara bağlanır.” diyerek olası uyuşmazlıklarda çözüme yetkili kurumları göstermiştir. Bu uyuşmazlıklar yine aynı maddenin 3. bendinde ikiye bölünmüştür. Buna göre “Ulusal ihtilaflarda TFF, ulusararası ihtilaflarda ise FIFA yetkilidir.” Türk Futbol Federasyonu bu statüde uyuşmazlıkların çözümünün yerel mahkemelere taşınmasına engel olmuştur. Aynı husus Türkiye Basketbol Federasyonu’nun Statüsü’nde de yeralmaktadır. Buna göre “Spor federasyonlarının organ ve kurullarının, sporun disiplinine ilişkin olarak ihtar, kınama, para cezası, küme düşürme, hak mahrumiyeti, ligden ihraç, tescil iptali, üyeliğin askıya alınması ve üyelikten ihraç gibi kararları ve sporun yönetilmesine yönelik statü, talimat ve benzeri hukuki düzenlemeleri, müsabakaların icrası, tatili, ertelenmesi gibi verdikleri tüm kararlarına karşı sadece zorunlu tahkim yoluna gidilebilir. Kurulun kararları kesin olup, bu kararlara karşı istinaf, temyiz, karar düzeltme gibi yargı organları nezdinde kanun yollarına başvurulamaz. Bu kararların hukuka aykırı olduğu iddiasıyla tespit, iptal ve tazminat davası açılamaz.” hükmü getirilmiştir. Türk Voleybol Federasyonu’nun Ana Statüsü’nde de buna benzer bir hüküm yer almaktadır. Buna göre “Federasyonun denetimine ilişkin hususlar hariç olmak üzere, Genel Müdürlük ile Federasyon arasında çıkacak her türlü ihtilaf, Tahkim Kurulunca belirlenecek bir üyenin başkanlığında, Genel Müdürlük ve Federasyonca görevlendirilecek üçer kişiden oluşturulacak komisyon tarafından görüşülerek kesin karara bağlanır.” hükmü getirilmiştir.
Görüldüğü üzere Spor Hukuku (Lex Sportiva) genel esaslar doğrultusunda kendini olabildiğince ilk derece mahkemelerinin dışında tutmaya çalışmıştır. Bunun başlıca nedeni hızlı yargılamalara ve kararlara ihtiyaç duymasıdır. Zira bir spor müsabakasında ceza olan sporcunun sonraki müsabakalara ilişkin cezasının ortalama 5 gün içerisinde belirlenmesi gerekir. Aynı durum Spor Hukuku’nun bütün sujeleri için geçerlidir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında Türkiye’de mevcut federasyonların ana statülerinde kendi iç mekanizmalarında işleyecek kararları yargı denetimi dışında tutmaları hızlı ilerlemesi gereken Spor Yargısı’nın ana temasına uygun olduğunu söyleyebiliriz.
Av. Halil İbrahim ÇELİK & Av. Tuğsan YILMAZ
Bakanlik tarafindan duzenlenen bir turnuvada universitenin lisansli sporcusu sakatlanıyor. Sporcunun tedavi masraflari icin hakkini arayabilcegi sporcu kanunu yok mu? Tesekkurler…